top of page

Denge…


İnsanın kendisini çok abartmaması, hayatın merkezi yapmaması lazım… "Yapmıyorum “ben” kendim için değil, etrafımdakiler için yaşıyorum." dediğinde ise burnunun uzaması lazım…

Geçtiğimiz gülerde yeni tanıştığım bir kadınla sohbet ederken konu döndü dolaştı hayatlarımız ve ne kadar zor şeyler yaşadığımız kısmına geldi. Baktım karşımdaki kadın sürekli şikayet ediyor.

“Ben, hayatı hep başkaları için yaşadım.”

“Saçımı süpürge ettim.”

“Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim.”

“Kendimden verecek bir şeyim kalmadı.”

Diye devam eden bir konuşmada bana geldiler. Ayyy tutamadım kendimi ve dedim ki “Sen kendini ne zannediyorsun? Kim zannediyorsun? “Kendini ne kadar çok önemsiyorsun” (bunları söylerken ben kimsem!)

Sonra bana döndü dedi ki; “Sen beni yanlış anladın ben bunları da, senin için söylüyorum. Sen de benim gibisin, sen de benim gibi hep etrafındakiler için yaşıyorsun.”

İşte o anda zıvanadan çıktım. Dedim ki; “Sen beni nerden tanıyorsun? Ne bilirsin beni, yaşadıklarımı, yaşattıklarımı?”

Dedi ki; “Ben bilirim. Ben de senin gibi çok şey yaşadım. Yaşım genç ama çok şey gördüm. Etrafımı da, senin gibi çok iyi gözlemlerim.”

O anda vazgeçtim, bu yeni tanıştığım ve beni benden iyi tanıdığını zanneden kadınla, konuşmaya çalışmaktan.

Hayata dair görüşüm şu; insanlar yakınlarını, çok sevdikleri insanları bile kaybettiklerinde gidene değil, kendilerine ağlalar. Tamam, itiraf ediyorum; yine koca koca laflar ediyorum çünkü henüz çok sevdiğim, canımdan bildiğim hiçbir yakınımı, sevdiğimi kaybetmedim. Aslında kaybettiğim çok insan oldu da ölen olmadı. Neyse bu konu iyice sarpa sarıyor.

Tespitim şu; insanlar annelerini, çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini kaybettiklerinde çok üzülüyorlar ve çok ağlıyorlar. Hayat o insanlar için bir an bitiyor sanki. Tam o anda yakından baktığımda, ağladıkları, üzüldükleri, bitti diye mahvoldukları kişi giden yani ölen kişi değil, kendileri. Artık, ölen kişi ile yaşayamayacakları, paylaşamayacakları, yani ağlayan kişi kendisi için ağlıyor. Ölen öldü, giden gitti. Peki, kalan ne yapacak, onsuz nasıl yaşayacak. Yani tüm konu kendim, ben…, ben…, ben…

Durum tam da böyle iken insanın etrafındakiler için yaşadığını, saçını süpürge ettiğini, kendi hayatından vaz geçtiğini sanması komik geliyor bana.

Burada kastettiğim hayatımızda, kararlarımızda yaptığımız fedakarlıklar değil. İlişkiler karşılıklı fedakarlıklar, tavizler, müsaadelerle yürüyor olabilir. Ama bu kimseye başkası için hayatından vazgeçtiği duygusunu yaşatmamalı.

En azından benim hayatım böyle değil… Beni tanıyanlar ya da tanıdığını sananlar. Ne başkaları için yaşadığımı sanacak kadar kendimi tanımıyor, ne de kendim için etrafımdaki insanları çiğneyip geçiyor değilim. Dengede kalmaya çalışıyorum. Çoğu zaman denge bozulsa da niyetim belli… Denge…

Sevgilerimle,

Gonca Ergün


bottom of page